Psikoterapi terapist ve danışan arasında geçen; belirli etik kurallar çerçevesinde gerçekleştirilen, karşılıklı konuşmaya dayanan bir etkileşim sürecidir. Grup terapisinde bu etkileşim iki kişiden fazlası arasında gerçekleşir. Psikoterapide kişiler arası bu insani ilişki terapötik amaçlarla, sistemli olarak kullanılır.
Psikoterapi sürecinde amaç danışanın bilişsel, duygusal, davranışsal işlevlerden birinde ya da birkaçında yaşadığı sıkıntının giderilmesidir. Bu boyutlarda değişimi hedefleyen kişilerin başvurusuna cevap verir. Farklı düşünmek, farklı hissetmek, farklı davranmak isteyen kişilere yöneliktir. Uzman danışana değişim getirmez. Değişim isteyen danışana uzman eşlik eder. Danışanın gerçeklikle ilişkisini onarır. Dolayısıyla psikoterapi perspektifi değiştirerek, bütünü görmenin kapısını aralar.

Terapistin terapi odasında duruşu, danışanı dinleyişi, değerlendirmesi bir kurama dayanır. Bu kişiliğin gelişimi, dönüşümü ve psikolojik semptomların ortaya çıkmasına yöneliktir. Terapist seanslar boyu danışandan aldığı bilgileri bu kuram temelinde değerlendirir. Ve yine bu temelde müdahalelerde bulunur. Danışana kendi potansiyelini ortaya çıkarabilmesi için alan açar, süreç boyu danışana eşlik eder. Ancak her konuşma psikoterapi değildir. Uzman danışanın işlevselliğini bozan kodlamaları anlamak, çözmek, alternatif kodlar yazmak üzere sistemli olarak çalışır.
Uzmanların müdahale biçimleri birbirinden farklılık gösterebilir. Kimi uzmanlar danışana daha duyarlı yaklaşarak sorumluluğu çoğunlukla alırken kimi uzmanlar ise danışanın daha çok aktif göründüğü, kendilerinin daha az müdahalelerde bulunduğu bir süreci yürütebilir. Bu uzmanın yaslandığı ekolle ilişkilidir. Bununla beraber bu insani ilişkide kimi zaman uzmanın da kişilik özellikleri müdahale biçimine etki edebilir. Dolayısıyla sağlıklı bir psikoterapi sürecinden geçmek isteyen danışanlar özellikle terapistlerinin bir psikoterapi ekolünde uzmanlaşmış olmalarına dikkat etmelidir. Ayrıca psikoterapistin kendi psikoterapi sürecinden geçmiş olması da terapistliğin mihenk taşlarındandır.
Danışmanlık ve Psikoterapinin Farkı
Danışmanlıkta süreç daha çok problem merkezlidir. Uzman danışanın problemine odaklanır, problemin çözümüne yönelik daha didaktik yönlendirmelerde bulunabilir. Psikoterapist ise bir öğretmenden öte bir dedektif gibi iz sürer ve danışanı merkeze alır. Danışanı bütünüyle keşfetmeye çalışır. Temel amacı danışanın kendisinin istemediği şekilde düşünüyor, davranıyor, hissediyor olduğunu anlamasına yardımcı olmak ve yeni yollar oluşturmaktır.
Danışmanlık alanları daha çok evlilik danışmanlığı, bağımlılık danışmanlığı, meslek ve kariyer danışmanlığı gibi alanlarda olabilir. Danışmanlar daha çok bilgileri minvalinde hareket eder, yönlendirmede bulunurlar. Psikoterapistler ise birkaç perspektiften danışana bakıp, doğru sorular sorarak danışanın kendi cevaplarını bulmasını sağlarlar.
Değişimin temelinde öğrenme yatar. Bazı terapistler danışanın daha aktif olduğu kendi kendine soruların cevaplarını bulduğu ve öğrendiği süreçleri yürütürler. Bazı terapistler ise cevaba ulaşma konusunda danışanlara daha yol gösterici olurlar. İki türde de danışanın kendine dair bir düşünsel farkındalığı olur, özünü öğrenir, kendini tanır. Öğrenme davranışsal olarak da gerçekleşir. Bazı terapistler danışanlara davranışsal ödevler verebilir (sosyal anksiyetesi olan birinin 3 kişiye adres sorması gibi). Bu da danışanda davranış sonucu öğrenme oluşturur. Kimi uzmanlar da daha çok duygusal süreçleri temel alır, bunlar üzerine odaklanır. Tüm terapi biçimlerinde duygu, beden, düşünce, davranış gibi farklı noktaları temel alan ya da bunları birleştiren yaklaşımlar vardır.
Değişim farklı yollardan geçerek gelebilir. Süreçte yöntem ne olursa olsun sonunda bir değişimin olmasını bekleriz. Kişinin kendisini, başkalarını ya da dünyayı farklı bir gözle görebilmesi hedeftir.
Psikoterapi nasıl işe yarar?
Yapılan bilimsel çalışmalar “terapide ne oluyor da iyileşme sağlanıyor” sorusuna şu cevapları vermiştir.
Danışanlar kendilerinin yalnız olmadıklarını, başkalarının da benzer süreçler yaşadıklarını fark ettiklerinde iyileşme gösterirler. Yaşanan deneyimlerin evrensel olduğu ve başkalarınca da yaşandığı grup terapiler ya da uzmanın sorduğu sorular aracılığıyla fark edilip içselleştirilir. Danışan dış dünyada da kendi yaşadıklarına benzeyen yaşantılara dikkat etmeye, bunları fark etmeye başlar. Acının yalnız kendine ait olmadığı farkındalığı, “neden ben” düşüncesine de merhem olur.
Danışanların iç görüleri artıp kendilerine farklı bakış açıları geliştirdiklerinde değişim için adım atılmıştır. Terapist, danışan kendisiyle bağ kurduktan sonra bu iç görünün gelişmesine yardımcı olacak yorumlarda bulunur. Danışanın dış dünyada tekrar ettiği patternleri görmesini sağlar. Psikoterapinin temel amacı budur. Danışan ancak iç görü kazandıkça değişim için hazırlık yapmaya başlar.
Danışan süreç içinde uzmanını rol model alabilir ve bu da iyileşmeye katkı sağlar. Örneğin sınırlarını korumakta zorlanan bir danışan, terapistinin seans saati, süresi, ücreti ve kendi sınırlarını korumaya yönelik ifadeleri aracılığıyla uzmanın sınırlarını koruyuşunu gözlemler. Onu rol model alabilir. Uzmanın bu tutumunu görmek sınırları anlamlandırmayı kolaylaştırır; sınırlara sahip çıkma açısından danışana model olur. Başka bir örnek verecek olursak; esnek düşünemeyen, hatalara toleransı düşük olan, keskin kurallara sahip olan danışanlar uzmanların, değiştiremeyecekleri konulardaki esnekliklerini gördükçe bunu da rol model alabilirler.

Uzmanın kabullenici tutumunu görmek kabullenmeyi, esnekliği arttırır. Danışanların kendilerine dahi ifade etmekte zorlandıkları durumları uzmanın yüksüz, yansız, yargısız dinleyişi ve kabulü danışanda kendini kabulü içselleştirmeye perde aralar. Kabul edildiğini görmek kendini kabulü kolaylaştırır.
Uzmanla danışan arasında duygusal bağ oluştukça, danışan deneyimlediklerini fark ettikçe, bağ kurabilmeyi deneyimlemeye ve bunu öğrenmeye başlar. Özellikle bağ kurmakta zorlanan danışanlar için mesafelenmenin yumuşak bir şekilde azaldığı bu bağ, gelecek ilişkiler için de adeta bir alıştırma niteliğindedir. Terapist danışan ilişkisi içinde de aktarımlardan kaynaklı olumsuz olarak nitelenebilen durumlar yaşanabilir. Bunlar da, terapötik bağı korumak isteği ile kişiyi ikileme düşürebilir. Nitekim danışan ve terapist arasında olan şey her neyse ona iyi bakabilirlerse bu danışan için oldukça iyi veri sağlar.
Danışan uzmanın diğer kişilere ve kendine yönelik şefkatini gördüğünde şefkati içselleştirmeye başlar. Bu gözlem gerek kendine gerek dış dünyaya karşı şefkatle yaklaşmasını kolaylaştırabilir.
Danışan terapi sürecinde terapistin davranışlarındaki gerçekliği fark ettikçe sahiciliği sahiplenir. Olduğu gibi olan kişiyle özdeşim kurar. Başkalarının beklentileri öncelikli olan zihin sesinin yerine kendini önceliklendirerek ekler.
Uzmana yönelik tehdit oluşturan bir tutumda olmadıkça, duygularının kabullenilişini gördüğünde duyguları dolayısıyla kendini yargılamamayı öğrenir. İkili ilişkide yaşadığı herhangi bir etkileşim sonucunu fark edip üzerine uzmanla yargılanmadan konuştukça kişilerarası ilişkilerde yaşadıklarını da fark eder. Tüm bu süreçler danışanda değişimi getirir.

Psikoterapi süreci bir yolculuktur, yolda deneyimleyerek, yaşanır (!). Dolayısıyla terapi bir sonuç değil “süreçtir”. Psikoterapi insanın kendini anlama yolculuğudur. Bu yolculuk yalnızca psikoterapide değil kişi kendine bakabilirse ömür boyu devam eder. Deneyimlemek ve bu deneyime bakabilmekse hazır oluşla ilgilidir.
Kervan yolda düzülür, yol boyu devam eder.
Özetle, yolculuk kadar yol arkadaşınız da önemlidir.
Diğer yazılarıma buradan ulaşabilirsiniz.
Kaynaklar
Corey, G. (2015). Psikolojik Danışma, Psikoterapi Kuram ve Uygulamaları (T. Ergene, Çeviren). Ankara: Mentis Yayıncılık.
Corsini, R. J., & Wedding, D. (2012). Modern Psikoterapiler (E. Güzelyazıcı, S.D. Çiftçi& M. Türkoğlu). İstanbul: Kaknüs Yayıncılık.