“Anlamak masraflı iştir; emek ister, gayret ister, samimiyet ister. Yanlış anlamak kolaydır oysa, biraz kötü niyet, biraz da cehalet kafidir. ”
Sezai Karakoç
Günlük hayatımızda sürekli iletişimdeyiz. Çağın getirilerinden biri olarak iletişim de farklı yollara evrildi. Bir diyaloğun sonunda patlattığımız kahkaha artık gülmekten gözyaşlarını tutamayan sarı surat bir emojiye bıraktı yerini. Taleplerimizin sonu birleşmiş avuç içleri, sevgi dilimiz gözlerden fışkıran kalpler ve dedikodu temelinde yeşil yılanlar, emojilerimizde son kullanılanlarda. Duygularımızı aktarma ihtiyacımız niyetiyle kullandığımız bu emojiler yapamadığımız tonlama ve vurgunun, kullanamadığımız mimiğin yerini alıyor. Tüm gayretimiz kendimizi anlatmak, anlaşılmak. Peki gerçekten ne kadar anlatabiliyor ve anlaşılıyoruz? Bir de, ne kadar anlıyoruz?
Ne emojiler ne story(!)lerdi iletişimi başlatan. Konuşma, dinleme, tonlama, mimikler, beden dilini içeren bir iletişim dünyasında anlatmak ve anlamak gayesiyle çıktığımız yolculuk bu. Sanal olmayan hayatlarda iletişimimizi nasıl daha sağlıklı bir hale getirebiliriz sorusuna yanıt arayan, başlığını etkili iletişim yöntemlerine devreden yazıyı okumak üzeresiniz.
İletişimin gerçekleşebilmesi için “gönderen” ve “alıcı” olarak iki taraf gerekir. Dolayısıyla tek taraflı mesaj gönderme, ancak bilgilendirme olabilir. İletişimde göndericinin seçtiği e-posta, mesaj, sözel, sözsüz, yazılı gibi pek çok yöntem arasından seçilen dil, mesajı alıcıya aktarmak için yola çıkar. Birinin bakışı, bir konuşmadaki vurgu, bağlanmış kollar mesajın sözsüz iletişim biçimi olabilir. Tüm bu yollar kullanılırken ortaya çıkan mesajlar her zaman mesajı gönderenin gönderdiği haliyle ulaşmaz alıcıya. Alıcı, mesajı kendi filtresinden geçirerek yorumlar. Bu noktada alıcının yargıları devreye girer. Tanımadığımız birinin ortama girmesiyle zihnimizde yaptığımız yorumlar; henüz bir konuşma gerçekleşmemiş olsa da çıkarımlar yapmamıza yol açabilir. Dolayısıyla devamında gelecek sözel iletişim etkilenir.
Her birey şahsına münhasır bir bilgi işleme sürecine sahip olup farklı filtreleri kullandığından herkes aynı mesajı aynı şekilde yorumlamayabilir. Gerek eğitim, sosyoekonomik durum, kültür gibi çevresel faktörler gerekse yaş, cinsiyet, inançlar, duygusal- fiziksel durum gibi bireysel faktörler zihnimizdeki filtrelerin yapılandırılmasında etkili olur.
Belirli kişilik tipleri, konuşma tarzları gördükçe küçük ipuçları edinir ve onlar üzerinden değerlendirmeler yaparız. Kendinden fazlasıyla bahseden, mal varlığına vurgu yapan birinin daha narsist, paraya önem veren biri olduğunu görür; bu kişiler hakkında zihnimizde bir yargı oluştururuz. Bu, zihnimizin başka bir kişiyle tanıştığımızda daha tanıdık bir pencereden değerlendirme yapmasını ve riskli durumları kolaylıkla anlamasını sağlayan bir yöntemidir. Ancak bu filtreyi herkese ya da bir kişinin tüm davranışlarına genellemeye başladığımızda iletişimimiz olumsuz etkilenir. Üstelik bu genelleme yalnızca yeni tanıştığımız kişilerle değil çok yakın olduklarımızla da aramıza bir set çeker. Bu setin ardındayken bildiklerimizi diğer yönlerden görme, farklı bakabilme, esnek düşünebilme ve değerlendirme fırsatını kaybederiz. “Zaten biliyorum gözlüğü” adını verebileceğimiz bir gözlük takar ve karşımızdakini o gözlüğü çıkarmadan dinlemekte zorlanırız. Çünkü “Ahmet aynı Ahmet, Zeynep aynı Zeynep’tir değişmez” deriz. Bunu demek daha kolay olduğundan mı yoksa Ahmet ve Zeynep’in değişebilme ihtimali (gerçekten) olmadığından mı bilinmez ama aynı gözlüğü takmaya ısrarla devam ederiz.
Örneğin, Ahmet eşi Aysun’un zihninde Aysun’u “kısıtlayan kişi” konumunu almışsa, dışarı çıkarken ona söylediği “Üstüne ceket alsaydın?” sözü, üşümesini istemediği anlamına gelen filtreden geçmez. Aysun bu sözü istediğini giyme özgürlüğüne saygı duyulmadığı filtresinden geçirebilir. Ahmet gerçekten Aysun’u kısıtlayan biri olabilir, üşümesi umrunda olmayabilir ama ya gerçek olan düşünce diğeriyse? Ahmet yalnızca üşümesini istemediği için bunu söylemişse… Onun zihnini okuyamadığına göre Aysun bunu nasıl anlayacaktır? Diğer ihtimal zihninde hiç yer edinmemişken ve Ahmet’in davranışlarına yönelik tek bir filtresi varken.
Zihnimizde oluşan yargılar, kendimizi ifade etmekte yaşadığımız zorlanmalar, yanlış anlaşılmalar gibi pek çok neden iletişimimizi, dolayısıyla ilişkilerimizi etkiliyor olabilir. Peki daha sağlıklı ilişkiler yürütmek ve iletişimimizi etkili bir hale getirmek için nelere dikkat edebiliriz? Farkında olmadan anlaşılmamızı zorlaştıran durumlar nelerdir?
İletişimin temel unsurlarından biri beden dilidir. Beden dilinin önemini vurgulayan neredeyse her çalışmada ifade edildiği gibi iletişimin % 55’ini beden dili oluşturur. Bunu takip eden sıralama % 38 ile ses tonu ve % 7 ile kelimelere aittir. Yani kişiler bizim sözlerimizden çok bedensel hareketlerimize ve ses tonumuza dikkat eder. Bir konuda olumlu bir fikir beyan ederken beden diliniz ve mimikleriniz bu konu hakkında şüpheleriniz olduğunu gösteriyorsa, karşınızdaki kişi şüphelerinizden yana oy kullanacaktır. Dolayısıyla sağlıklı bir iletişim için beden dilinizin, sözlerinizin ve ses tonunuzun aynı minvalde hareket edip tutarlılık göstermesi oldukça önemlidir.
İletişim kurarken sıklıkla yaptığımız hatalardan biri dinlememek. Herkesin kendini anlatmaya çalıştığı bir dünyada konuşmak yerine bir nebze olsun sabırla dinlemeyi tercih etmek oldukça zor. Bir görüşme esnasında ne yazık ki sıklıkla “bana sıra geldiğinde ben ne söylesem, nasıl cevap versem, benim hakkımda ne düşünüyor?” gibi düşüncelere kendimizi kaptırabiliriz. Dolayısıyla aktif bir şekilde karşımızdakini dinlemekten kendimizi alıkoyarız. Karşımızdaki kişi konuşurken yalnızca onu dinlemek çok basit gibi görünen, belki de iletişimde en güç olan beceridir.
Aktif dinlemek için özellikle fiziksel ortamın da uygun olması gereklidir. Zira çevresel uyaranların artmasıyla iletişimimizi kesen bildirim sesleri konuşmamızı bölmekte, gözlerimiz telefonlarımızın ekranlarına kaymaktadır. Göz kontağının kaybedilmiş olmasıysa, görüşmenin ölüm fermanını imzalamayktan öteye gitmemektedir.
Aktif dinlemek bu bağlamda görüşmenin temel yapı taşlarından biridir. Karşımızdakini yargılamadan, taraf tutmadan onu anlamamızı ve empati kurabilmemizi sağlar. Karşımızdaki kişi anlaşıldığını hissederse savunmalarını bir kenara bırakarak kendini daha fazla açar. Bu, güven ortamının oluşmasına zemin hazırlar ve onu gerçekten anlamamızı sağlar.
Aktif dinleme becerisini geliştirmek için karşınızdakinin sözünü kesmeyin. Beden dilinizle onu anladığınızı gösterin. Karşınızdaki konuşurken onun cümlelerini, onun kullandığı kelimeleri içeren ifadelerinizle özetleyin. “Doğru anladıysam …….. konusunda kırıldın” gibi. Onu daha iyi anlamak için açık uçlu sorular sorun, durumu detaylandırmasını isteyin. Örneklerle açıklamasını sağlayın. Kişi böylece gerçek anlamda kendini anlamaya çalışan birinin varlığını hissedecektir. Kişisel merakınız sebebiyle değil, onu anlamak için öğrenmek istediğinizi ifade edin. Ancak kişi istemezse anlatması için zorlamayın, üzerine gitmeyin. Unutmayın, sessiz kalmak bazen tüm sözlerin üzerindedir.

Empati kurmak karşımızdaki kişiyi anlama ve onu anladığımızı aktarmadır. Karşımızdaki kişiyi anlamak yenilgi gibi gelebilir. Ancak birini anlamak demek onun haklı olduğunu kabul ettiğimiz anlamına gelmez. Siz onu anladığınızda duruma onun penceresinden bakma fırsatı elde etmiş olursunuz. Hislerini hisseder ya da o hislere yaklaşırsınız. Bu kişi onaylamadığınız bir davranışta bulunmuş da olabilir. Ancak onu anlamak bu davranışı onaylamak değil içinde olduğu dünyada kendinize bir yer bulabilmektir. O yerden duruma bakmak ve hislerini paylaşmaktır. Onu anlamak, görüşmede ortaya çıkabilecek çatışmaları azaltır ve iletişimi bir savaşa dönüşmekten alıkoyar. Ancak kişiyi eleştirmek, yargılamak, öğüt vermek, o istemedikçe tavsiyede bulunmak empatik dinlemenin en büyük ketleyicilerindendir.
Çoğumuz sıklıkla iletişim kurarken “sen dili”ni kullanırız. “Sen böyle yaptın, saçmalıyorsun, bana yardım etmiyorsun, beni anlamıyorsun” gibi cümlelerle bilinçli / bilinçsiz sorumluluğu karşımızdaki kişinin kucağına bırakıveririz. Bu ifadeler karşı tarafın daha da sinirlenmesine, suçlanmayla savunmaya geçmesine ve tartışmanın büyümesine yol açar. Genellikle karşı tarafın da yine sen diliyle saldırması ve savunmasıyla iletişim suçlamalarla dolu bir çatışmaya döner. Böylece sorumluluk iki tarafından da birbirine fırlattığı bir taş hâlini alır.
“Ben dili” ise iletişimin çok daha sağlıklı olmasını sağlayan kişilerin anlaşılmış hissetmesine yardımcı olan bir iletişim biçimidir. Ben diliyle kurulan cümleler bireyin kişiliği üzerinde değil yaptığı davranış özelinde, bizim hislerimiz açısından rahatsızlığımızı uygun bir üslupla ifade edebilmemizi sağlar. Sen dilinde “beni boş veriyorsun, beni görmezden geliyorsun” demek yerine ben dilinde “ son zamanlarda işlerinle çok ilgilendiğini ve beni önemsemediğini düşünüyorum. Buna üzülüyorum. İşten geldiğinde yarım saat konuşalım mı, beraber zaman geçirelim mi?” diyerek ifade etmek olası bir çatışmanın önüne geçecektir. Sen dilini takip eden savunuculuk ve çatışma, ben dilinde yerini soruna yönelik çözüm önerilerine bırakacaktır.
Geri bildirim vermek de bir diğer etkili iletişim yöntemidir. Geri bildirim verme, bir diğerinden geri bildirim alma fikri başlangıçta kaygılandırabilir. Bir diğerinin nasıl bir geri bildirim vereceğini bilemez ve olumsuz değerlendirilmekten, kırılmaktan korkabiliriz. Ancak, uygun bir üslupla verilen geri bildirim açık bir iletişim ve karşılıklı güvenin sağlanmasına yardımcı olur. Katı, eleştirel bir geri bildirim ise iletişimin kopmasına, çatışmanın meydana gelmesine, işbirliği ve güvenin bozulmasına sebep olabilir. Bu nedenle kişinin performansını ve işindeki gelişimini olumlu etkileyecek geri bildirimler vermek önemlidir. Net ve uygun bir üslupla geri bildirim aktarılmalı, yargılamaktan uzak şekilde geliştirilmesi gereken durum kişiye ifade edilmelidir. Geri bildirimler de kişilik üzerinden değil spesifik olarak davranış ve performans üzerinden verilmelidir. Mantıklı, anlamlı, hedefe yönelik ve anlaşılır olmalıdır. Kişiye olumsuz geri bildirim vermek gerektiğinde, öncesinde ve sonrasında bir olumlu geri bildirim vermek (sandviç yöntemi) objektif bir değerlendirme yaptığınız algısını oluşturmaya yardımcı olacaktır.
Geri bildirim aldığınızda ise kişiye neden böyle düşündüğünü, hissettiğini sorun. Empati kurarak onun baktığı perspektifi anlamaya çalışın. Unutmayın ki, aynı perspektiften bakabiliyor olmak o kişinin haklı olduğu anlamına gelmez. Kişinin geri bildirimini anlamak için durumu detaylandırmasını, örnekler vermesini isteyin. Geri bildirimi üzerinden “nasıl yapsaydınız daha iyi olurdu, o nasıl yapardı, önerileri neler?” sorun. Bu sayede yanlış anlaşılmaların önüne geçebilir, durumu daha net anlayabilirsiniz.
Anlamak ve anlaşılmak gâyesiyle.