"Bağımsızlık benim için bir ilişkiden daha önemli."
"Kimsenin boyunduruğu altına giremem."
"Zaten her ilişkinin sonu hüsran."
"Özgürlüğümü hiçbir ilişkiye kurban edemem."
"Bana çok yakınlaşılmasından hoşlanmam."
"Dokunmayı, fiziksel teması sevmem."
"Özgürlüğüm, bağımsızlığım, gücüm her şeyden önde gelir vs. vs. vs.."

Bu cümleler size tanıdık geliyor mu? Kendinizi ya da partnerinizi bu cümleleri sıklıkla tekrarlarken buluyor musunuz? Düşünceleriniz bir ilişkiden kaçmaya fırsat arar halde mi? Eğer bu sorulara yanıtınız “evet” ise,” Kaçıngan Bağlanma Stili” ne sahip olma ihtimaliniz mümkün.

Bağlanma kuramı, John Bowlby’nin ilk olarak ortaya attığı günden beri dikkatleri çekmiş ve ilişkilerin temelinde oldukça büyük yeri olan bir konudur. Kuram bilimsel pek çok araştırmaya konu olmuş ve geçerliliği ispatlanmıştır. Bu yazıda ise daha çok kaçıngan bağlanma stilinin günlük yaşantımızda ilişkilerimize, partnerimizle iletişimimize ve davranışlarımıza yansımasını değerlendireceğiz.

Doğumdan itibaren bebek ve anne arasındaki ilişki, bebeğin hayatı boyunca sürecek, dünyayla ilişkisini yönlendirmede belirleyici yere sahiptir. Bebeğin ihtiyaçlarının bakımveren kişi tarafından karşılanmaması, ertelenmesi ya da görmezden gelinmesi, çoğunlukla hiçbir şeyin farkında olmadığını zannettiğimiz bebek tarafından, dünyanın güvensiz bir yer olduğu algısının oluşmasına sebep olabilmektedir. Bakımına muhtaç olan insan canlısı, ihtiyaçları karşılanmadığı müddetçe temelde annenin, genelde ise tüm ilişkilerin ihtiyaçlarını karşılamayacağını sezinlemektedir.

gif

Ebeveyn ya da bakımveren çocuktan uzak, duygusal ve fiziksel iletişimden yoksun bir ilişki kurarak; çocuğun kaçınmalı bir bağlanma stili geliştirmesini de maalesef desteklemektedir. İhtiyaçlarının yaşamdaki ilk destekleyicileri olan aile tarafından karşılanmadığını öğrenen çocuk, yetişkin olma sürecinde de, çevreyle iletişiminde aldığı tüm verileri, bu algısını destekleyecek bir filtreden geçirerek yorumlamaktadır. Ancak bu, henüz gelişim döneminde olan çocuğun bilinçli bir seçimi değil, beynin bireyi tehlikeye karşı korumak için seçtiği bir zorunluluktur. Dolayısıyla, kendini emniyette tutmak isteyen beyin, tehlike ihtimalini en aza indirecek bir bağlanma stilinin gelişmesine katkı sağlamaktadır.

Duyguları, ihtiyaçları, istekleri ihmal edilmiş, dikkate alınmamış, önemsenmemiş, görülmemiş, karşılanmamış olan çocuk; her reddedilişinde bu isteklerini ifade ederse yine reddedileceğini varsayarak ifade etmemeyi öğrenmektedir. Yetişkinliğinde, eşine onu sevdiğini söyleyemeyen, partnerine olumlu geri bildirim vermeye imtina eden bireylerde de reddedilme korkusunun bir yansıması bulunabilir. Dikkat edildiğinde bu bireylerin sıklıkla yakın çevresine karşı özellikle duygusal ifadelerde bulunmaktan kaçındığı, romantizmden uzak kaldığı, duyguları ifade etmeyi güçsüzlük olarak gördüğü de gözlenmektedir.

Peki, insan canlısının henüz hiçbir şeye müdahale edebilecek bir yetkinlikte olmadığı ve kaçıngan bağlanma stilinin oluşum ve gelişim süreçlerini çoktan atlattığı göz önünde bulundurulduğunda; zamanı geri saramadığına göre bu kişiler için ilişki, bir güvenli bağlanma stili oluşturmak mümkün değil midir? Güçlü kadınlar ve ıssız adamlar sevgiyi hissedebilir, ifade edebilir, bir ilişki kurabilir ve en önemlisi bu ilişkiyi sürdürebilir mi?

İlişkiyi kol mesafesinde tutan, özerkliği ilişkiyle tehlikeye girecek zanneden, kendi alanına kimseyi sokmak istemeyen, bağımsızlık ve kendine güveni karıştıran kaçınganlar için de, tüm diğerlerinde olduğu gibi bağlanmak bir ihtiyaçtır. Özellikle ilişkiden korkan kişilerin aslında buna ihtiyacı vardır ve bu isteğini reddedilme, üzülme, terk edilme riskleriyle karşılaşmamak için gözardı etmekte ve bastırmaktadırlar.

Kişinin bağlanma stilinin ilişkilerine yansımasını değiştirmesinin yolu ancak bu bağlanma stilini desteklemekten vazgeçmesiyle başlayabilir. Dolayısıyla, şimdiye kadar kullanılan iletişim yöntemleri, ancak değiştirilirse sonucun da değişebilmesi mümkün olur. Aynı yöntemin kullanılarak sonucun değişmesini beklemek elbette ki farklı bir sonuç doğurmayacaktır. Kişinin alet çantasında olan, her iletişiminde kullandığı malzemelerin değiştirilerek yerine yenilerinin konulması, bunlara adapte olmak ve alışmak zordur. Ancak değişimin olumlu sonuçları hayal edildiğinde, imkansız da değildir. Değişimin sağlanabilmesi için bireyin ilk aşamada içinde bulunduğu duruma farkındalık kazanması önemlidir. Eğer kaçıngan bağlanma stiline sahip bir kişiyle birlikteyseniz, partnerinizin değişimini o istemedikçe dışsal kaynaklarla sağlamanız mümkün değildir. Nitekim, değişim içsel olarak başlayan, zor ancak istenilen sonuçlara kapı aralayan bir süreçtir.

Kaçıngan bir bağlanma stiline sahip olduğunuzu fark ettiniz ve daha sağlıklı iletişim kurmak, bağlanmak ve değişmek istiyorsanız; özellikle bu bağlanma stilini destekleyen davranışlarınızın farkına varın. Bunları kendinizi bir müddet gözlemleyerek, gerekirse davranışlarınızı yazarak spesifikleştirin. Farkına varmakta güçlük çekiyorsanız etrafınızda, güvendiğiniz kişilerden size bu konuda geri bildirim vermesini isteyebilirsiniz. Ancak bu konuda size destek verecek kişinin sizi gerçekten tanıyan, objektif değerlendirebileceğine inandığınız bir kişi olmasına özen gösterin. Eğer güvende hissetmezseniz iyileşme kendine yol bulamaz.

Bunun için acele etmeyin ve kendinize zaman tanıyın. Unutmayın ki, bu bağlanma stiline sahip olmanız yılları buldu ve yıllardır bu yöntemi kullanıyorsunuz. Yeni, hiç bilmediğiniz ve yıllardır tehlikeli olduğuna inandığınız bir yöntemi kullanmak birkaç günde adapte olunacak bir durum değildir.

Temelde bu süreç sizin bilinçli yaptığınız bir tercih değildi. Kendinize bu değişim sürecinde şefkatle yaklaşın ve suçlamayın. Zaman zaman aynı davranışlara yönelebilir ve kendinizi süreci umutsuzlukla izlerken bulabilirsiniz. Ancak, Mevlana’nın dediği gibi

”Yaralarınız ışığın girdiği yerdir”.

Güvensiz bir bağlanma stilini güvenli bağlanma stili geliştirmiş bir kişiyle birlikte değiştirmek size yardım edecektir. Etkili iletişimi kullanarak, partnerinizden destek isteyin. İhtiyaçlarınızı ifade etmeye çalışın. Duygusal açıdan daha cesur olun. İletişiminizde net ifadeler kullanın, suçlamayın, açıklayın. Buna ihtiyacınız olduğunu söyleyin, partnerinizden yardım talep edin.

İletişiminizde sorunlar yaşadığınızda, o anki soruna odaklanın. Geçmişte benliğinizi göz ardı edenlerin şu ana olan etkilerini fark edin. Sizi hangi durumların tetiklediğine dikkat edin. Şu ana etki eden geçmişi bir kenara bırakın.

Partnerinizin de bir bağlanma stiline sahip olduğunu unutmayın. Partnerinizin bağlanma stilini ve onun ihtiyaçlarını da göz önünde bulundurun. İlişkinin tek kişilik bir oyun değil, birbiriyle etkileşimli bir dans oluğunu hatırlayın.

Bu konuyla daha etkili bir şekilde baş etmek istiyorsanız, bir uzmandan destek alın. Alanında uzman bir kişinin vereceği destek bu yolu sizin için daha kolay kılacaktır.

Bağlanma kötü bir şey değil, bir ihtiyaçtır.

* Ya birbirimizi sevmeli, ya da ölmeliyiz.

W. H. Auden

*Yaşayan hiçbir şey, yalnız başına ya da yalnızca kendisi için var olamaz.

William Bake

*En büyük sevgi, en büyük özgürlüğü getirir.

Leo Buscaglia

Kitap Önerisi
-Işığın Yolu Bir Bağlanma Hikayesi / Nilüfer Devecigil
- Bağlanma Aşkı Bulmanın ve Korumanın Bilimsel Yolları / Amir Levine- Rachel Heller