Onlara ün mü gelir bazı bir ses mi duyarlar

Yumuşak bir kedere ufalır bakışları

İdam mahkûmlarıdır aslında ihtiyarlar

Ölüme koşullanmış bütün davranışları

Yorgun öksürükleri oturup kalkışları

Yaşayıp durmaktan gizlice utanırlar

Her gece artık gitmek vaktidir sanırlar

Geçmiş günlerinden bir destek aranırlar

Uysal bir gülümseme tek sızlanışları

İdam mahkûmlarıdır aslında ihtiyarlar

Ölüme koşullanmış bütün davranışları

Der, “İhtiyar Balladı” şiirinde Attila İlhan.


Yaşlılık

Dünya Sağlık Örgütü, yaşlılığı biyolojik yaş ölçütüne göre dört gruba ayırmıştır:

• Genç Yaşlılık: 65-74 yaş arasıdır. Genellikle emeklilik sonrası süreç olarak bilinmektedir.

• Orta Yaşlılık: 75-84 yaş arasıdır. Genellikle işlevsel kayıpların görülmeye başlandığı süreçtir.  Bireyler sıklıkla tek başına yaşamını sürdürebilmektedir.

• İleri Yaşlılık: 85 yaş ve sonrasıdır. Yaşlı bireyler bu dönemde yaşamlarını idame ettirebilmek için desteğe( aile ya da bakım veren destek kurumlar) ihtiyaç duyarlar.

• Çok yaşlı (ihtiyar): 90 yaş ve üstü bireyler. Yaşamı idame ettirebilmek için tam bir bakıma ihtiyaç duyarlar.

Yaşlılarda Bağımlılık ve Diğer Ruhsal Sorunlar

Yaşlılarda en sık karşılaşılan ruhsal bozukluklar depresyon, yaygın anksiyete bozukluğu, alkol kullanım bozukluğu, bipolar bozukluk ve demanstır.  

Yaşlılar bağımlıklar açısından incelendiğinde, yaygınlık bağımlılık türlerine göre değişiklik göstermektedir. Madde kullanım bozukluğu tanısı alan yaşlı yetişkinlerde eşlik eden başka tıbbi ve psikiyatrik bozukluk oranlarının yüksek olduğu (% 21- % 66 arasında) saptanmıştır.

Yaşlı yetişkinlerde bağımlılık tanısı koyulması genç yetişkinlere kıyasla daha zordur. Madde kullanım bozukluklarına dair belirtiler, yaşlı yetişkinlerde hafif ya da kafa karıştırıcı şekilde ortaya çıkabilmektedir. Bu nedenle belirtileri tanımak her zaman kolay olmamaktadır. Örneğin genç yetişkinlerde madde kullanımına dair uyarı işaretleri olarak görülen bilişsel bozukluk, uykusuzluk, sosyal izolasyon ve yürüyüşte dengesizlik yaşlı yetişkinlerde ileri yaşın getirdiği süreçten dolayı tıbbi ya da psikiyatrik problemlerin başlangıcı olarak görülebilmektedir. Bu nedenle hastalık öyküsü sadece danışandan değil, aile, bakım veren, arkadaşlar ya da profesyonel destek aldığı diğer uzmanlardan da alınarak süreç ilerletilmelidir. Ayrıca toplumda “yaşlı yetişkinlerin bağımlılığa yakalanmayacağı”na dair yanlış varsayımların yaygın olması da tedavi sürecini zorlaştırmaktadır. Destek sağlayan kanallar bu varsayımla hareket ettiklerinde durumu yanlış tanımlayabilmektedir. Birçok klinik tarama sadece gençlere yönelik tasarlanıp onaylandığından çoğu zaman yaşlılara uyarlama ve sorunu tanımlama sınırlı kalmaktadır.

Tedavi ve Tedavi Sürecinde Karşılaşılabilecek Olumsuzluklar

Yaşlı danışanlar için en büyük risklerden biri çevre ve aile tarafından bireyin alkol-madde kullanım bozukluğunun göz ardı edilmesi, sorunun reddedilmesi, önemsenmemesidir. Düşünülenin aksine yaşlı bireylerde bağımlılık; kişinin olağan bilişsel, fiziksel, sosyal yetersizliklerinin daha şiddetli düzeyde yaşanmasına, ölüm riskinin artmasına sebep olmaktadır. Bu bağlamda danışanlar ve ailelerin bilgilendirilmesi ve farkındalıklarının arttırılması amaçlanmalıdır.

Yaşlılıkta bağımlılığa dair gerçekdışı inanç ve mitlerin ele alınması gerekmektedir. Bu inanç ve mitler çevrenin tutumlarını etkilemekte, bağımlılığa dair riski arttırmaktadır. Bazı ailelerde ve alanda çalışılan uzmanlarda dahi görülen “kişinin son zevki, zaten az ömrü kaldı, bağımlılık yalnızca gençlerin sorunu, bu kadar kullanabilir” gibi yanlış ve kişiye zarar veren inançların terapi görüşmelerinde değerlendirilmesi gerekmektedir.  

Yaşlı danışanların büyük çoğunluğu en az bir ilaç kullanmaktadır. Dolayısıyla alkol-madde kullanım bozukluğu olan danışanlarda ilaçla birlikte kullanım ve etkileşim riski vardır. Ek olarak özellikle bağımlılık yapan ilaçlar açısından ilaç kötüye kullanımının da yaşlı danışanlar için bir risk faktörü olduğu unutulmamalıdır.

Yaşlı danışanlarda sıklıkla ortaya çıkan, bir halk sağlığı sorunu da intihardır.  İntihar; “intihara niyet” ve “tamamlanmış intihar” olarak ayrılır. Yapılan çalışmalar 65 yaşından sonra psikiyatrik bozukluklar ve intihar riskinin arttığını, 75 yaşından sonra ise en yüksek seviyelere ulaştığını göstermektedir.  Özellikle yaşlı danışanlar için erkek olmak, umutsuzluk, bağımlılık, fiziksel ya da psikiyatrik hastalıkların eşliği, geçmiş intihar deneyimleri, eş ve yakınlarını kaybetme, yalnız yaşamak, zayıf dini bağlar ve zayıf aile bağları, azınlıkta olmak, yaşlanmayla birlikte gelişen ekonomik ve sosyal statü kaybı, sosyal izolasyon risk faktörlerindendir. Tedavi edilmemiş depresyonun eşlik ettiği alkol-madde kullanım bozukluğu da, intihar açısından risk oluşturmaktadır.  Dolayısıyla bu kişilerin öncelikle intihar konusunda, ruh sağlığı uzmanından destek alması gerekir. Akabinde, kişinin depresyon olmak üzere bir psikiyatrik bozukluğunun olması durumunda, eş zamanlı ya da öncelikli olarak psikiyatrik bozukluğun tedavisine ağırlık verilmelidir. Özellikle yetişkinlerin ruhsal tedavisinde, hekim kontrolünde ilaç kullanımı ve psikoterapinin birlikteliği, yalnızca birinin kullanımından çok daha etkilidir. Dolayısıyla kişiyi tıbbi desteğe de yönlendirmek tedaviyi daha kapsamlı ve işlevsel hale getirecektir.

Yaşlı danışanların ilaç kullanımına dair yaşanan problemler, aile üyelerinden alınacak destekle çözülebilir. Yaşlılıkta biyolojik saatin gerilemesiyle; kişinin yaşam kalitesini etkileyen, uyku-uyanıklık düzeninin bozulmasına yol açan uyku problemleri de tedaviyi olumsuz etkileyebilir. Bu bağlamda uyku düzeni ve hijyeninin çalışılması, randevu saatlerinin danışanın uyku sorunu göz önüne alınarak planlanması salık verilebilir.

Bilişsel işlevlerde azalma, yaşlı danışanların hem yaşam kalitesi ve doyumunu hem de psikoterapi sürecini olumsuz etkilemektedir. Yürütücü işlevler, görsel-uzamsal beceri, algılama, dikkat, bellek, problem çözme yeteneğinde bozulma ve düşünme hızında yavaşlama ile karşılaşılabilir. Bu bozukluklar her birey için farklı düzeyde olabilir. Genetik faktörlerin bozukluk üzerinde etkisi olmakla beraber; gelişmiş baş etme mekanizmaları, yüksek entellektüel düzey, akademik başarı, sağlıklı beslenme, spor gibi koruyucu faktörler tedaviyi pozitif yönde etkilemektedir. Dolayısıyla müdahale edilebilecek koruyucu faktörlerin uzman tarafından desteklenip teşvik edilmesi önerilir.

Bilişsel kapasiteyi azaltan faktörlerden biri olarak, kaygı bozuklukları da yaşlı danışanlarda sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Tedavi sürecinde progresif kas gevşeme ve nefes egzersizleri, bilişsel yeniden yapılandırma çalışmaları kullanılabilir. Bilişsel kapasitede meydana gelen azalma dolayısıyla; somut, küçük hedefler ve seansta çalışılanların bellekte işlemlenmesini kolaylaştıracak bir yöntem olarak hatırlatıcı kartlar da önerilmektedir.

İlerleyen yaş ile birlikte Alzheimer hastalığı sıklığı da artmaktadır. 65 yaş üstü bireylerde % 3-11, 85 yaş üstünde % 20-47 oranlarında görülmektedir. Alzheimer hastalığından korunmak için sigara kullanımı azaltılmalı, fiziksel aktivite arttırılmalıdır. Ayrıca depresyon ile orta yaşta görülen obezite, hipertansiyon ve diyabete yapılacak müdahaleler önerilmektedir. Ek olarak alzheimer hastalığının getirdiği davranış problemleri de hem hasta hem de bakım veren kişiler için zorlayıcı olmaktadır. Agresif davranış biçimleri, ajitasyon veya kaygı, kafa karışıklığı, şüphecilik, istifleme, yinelenen davranışlar, amaçsızca dolaşma, kaybolma ve uyku sorunu alzheimer hastalığının yansımalarıdır. Bağımlılık tedavi sürecinde alzheimer görülmesiyle, birey ve yakınlarının bilgilendirilmesi ve tedavi motivasyonunun uzman ile çalışılması gerekmektedir.

Yaşlanmanın sonuçlarından biri de yeti yitimidir. Yaşlılık ile kalp, damar ve endokrin bezlerinde değişimler, nöron sayısında kısmi azalma, kas-iskelet, dolaşım, sindirim sisteminde yetersizlikler, duyu organları işlevlerinde kayıplar ve genel olarak vücut direncinde azalma görülür. Bu işlevsel azalmalarla birlikte kişinin hareket yetisini ifade eden mobilitede kısıtlılıklar meydana gelebilir. Danışanların tedaviye devamlılığı konusunda ciddi bir zorluk getirebilecek bu durum, tıbbi destek gerektirebilir. Yapılan çalışmalar, bu süreçte kişilerin tıbbi ve sosyal desteğinin arttırılmasının, yeti yitimiyle karşılaşma olasılığını azaltabileceğini göstermektedir. Türkiye genelinde hastane yatış oranları tüm popülasyon için % 17.3 iken yaşlı bireylerde bu oran % 31’e çıkmaktadır. Tedavi sürecinde olan danışanın uzaktan da olsa takibinin yapılması tedavi seyri açısından mühimdir. Ek olarak danışanların tedaviye getirilmesi noktasında ailenin diğer üyelerine sorumluluk verilebilir.

Yaşın ilerlemesiyle birlikte hayatta kalan kişiler için kayıplar artmaktadır. Dolayısıyla süreç içinde danışanların yas ve kayıp alanında desteklenmeye ihtiyaçları olabilir. Yaşanan kayıplar ruh sağlığı sorunları, bağımlılık tedavi ve motivasyonu açısından risk oluşturabilir. Kayıplarla tetiklenebilecek ölüm kaygısı da dikkat edilmesi, gerekirse çalışılması gereken noktalardandır.

Emeklilik danışanları ekonomik,  psikolojik ve sosyal olarak etkileyebilir. Bireylerin kendilerine dair üretkenlik, saygınlık ve otorite algılarında meydana gelen değişimler tedavi sürecini etkiler. Kişiler işe yaramadıkları, değersizleştikleri, üretkenliklerini kaybettikleri düşüncelerine kapılabilirler. Emekliliğin yol açtığı sosyal izolasyon ve boşluk özellikle bağımlılık açısından risk oluşturabilir. Dolayısıyla bu boşluğun yapılandırılması ve sağlıklı biçimde bu düşüncelerle başa çıkmayı öğrenme sağlanmalıdır.  

Kişilerde bahsedilen etkenlere bağlı olarak motivasyon kaybı gelişebilir. Umutsuzlukla seyreden süreç; bireylerin daha pasif hale gelmesine, kendilerini sabote etmeye, ilaç uyumsuzluğuna ve intihara yol açabilir.  Bununla birlikte beklentileri çok düşük olan danışanlarda küçük değişimlerin meydana gelmesi onları genç popülasyona göre daha fazla motive edebilir. Uzmanlar yaşlılarla çalışırken, görüşmelerde motivasyonel görüşme tekniklerine sıklıkla yer vermelidir.

Güzel yaş almalara…

Kaynaklar

Aslan, M. & Hocaoğlu, Ç., (2014). Yaşlılarda İntihar Davranışı Suicidal Behavior in Elderly. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar-Current Approaches in Psychiatry, 6(3):294-309.

Cohen, G. D., (1984). Psychotherapy of the elderly. Clinica Issues in Geriatric Psychiatry,  25(6) : 455-463.

Cuijpers, P., Berking, M.,  Andersson, L., Quigley,G., Kleiboer, A.,  & Dobson, K., (2013). A Meta-Analysis of Cognitive-Behavioural Therapy for Adult Depression, Alone and in Comparison With Other Treatments. CanJ Psychiatry, 2013;58(7):376–385.

The alliance in adult psychotherapy: A meta-analytic synthesis

Christoph, F., Del Re, A. C., Wampold, B. E., & Horvath, A., (2018). The Alliance in Adult Psychotherapy: A Meta-analytic Synthesis. Psychotherapy. Theory, Research, Practice, Training, 55(4):316-340.

Treating Substance Use Disorder in Older Adults UPDATED 2020

Yesevage, J, & Karasu, T., (1982). Psychotherapy with Elderly Patients. American Journal of Psychotheraphy, 36 (1), 41-55.

Zİvİan, M., larsen, W., Knox, & Gekoskı,W, (1992). Psychotherapy for the elderly: Psychotherapısts’ preferences. Psychotherapy, Volume 29/Winter,  4.